21 Mayıs 2012 Pazartesi
TOPRAK TÜRLERİ VE AĞAÇ TÜRLERİ
Hepimizin bildiği üzere bir ağacın sağlıklı yetişmesinde iklim ,güneş ,rakım ve toprak en kritik etmenlerdir. Biz evdeteknik.com sitemizin bu yazısında toprak türlerini ve bu topraklara uygun ağaç türlerini inceleyeceğiz. İncelememizde iklim ve rakım faktörlerine değinmeyeceğizki konu dağılmasın.
Sırasıyla toprak tülerini ve yetiştirebileceğiniz ağaç türlerini inceleyelim
1. Taşlı Topraklar : İçeriğinin %80 inden fazlası taştır. Taşlar sayesinde kolay havalanır ancak toprak içeriğinin düşüklüğünden ötürü fazla besin ihtiva etmezler. Suyuda tutamazlar. Bu nedenle taşlı topraklar dikim için pekte uygun değildir. Ancak en uygun türler Ardıç ,alıç ,akasya ,badem ,yabani armut ,ailanthus hatta toros sediri gibi kuraga dayanabilen ve köklerinden salgıladığı enzimler sayesinde kayaları delebilen kazık köklü ağaçlardır. Halk arasında metre karede beş on taş görüldüğünde o toprağa taşlı densede teknik anamda taş oranı %80 i geçmeden o toprağa taşlı toprak denilemez. Topraktaki taşlar su geçirgenliğini artırma ve havalandırma fonksiyonları nedeniyle belirli bir orana kadar ağaçlar için faydalıdır bile denilebilir.
2. Kumlu Topraklar : Taşlı topraklarda olduğu gibi %80 ve daha fazlası kum olan topraklara kumlu toprak denilir. Teknik anlamda kumlu bir toprakta besinler hızla yıkanır. Bu nedenle besince fakir ve genelde asidik yapıdadırlar. Kumlu topraklar suyuda pek tutamazlar. Ancak bitki köklerinin rahat gelişmesi içinde uygundurlar. Bu tür topraklarda su sorunu yoksa kavak söğüt ailanthus ve cevizler kolay yetiştirilebilir. Gübre takviyesi olmadığında cevizlerin verimi düşecektir. Kumlu bir toprakta su sorununu ve gübre ihtiyacını karşılarsanız ,düzenli takviye ile hemen her tür ağacı yetiştirebilirsiniz. Çünkü kum kök gelişimi için gerekli ve uygun bir yapıtaşıdır. Tek sorunu besince fakirlik ve su tutamamadır.
3. Killi topraklar : Killi toprak içeriğinin yarısından fazlası kilden oluşan topraklardır. Bir toprağın killi olup olmadığını anlamak için nemli bir toprağı sıkın ve bırakın. Şekil alıp bozulmuyorsa o toprak killidir. Killi toprak yapışkandır. Keza toprak kurakta yarılıyor çatlıyorsa killidir. Kil normalde bitkiler için tam bir besin deposudur ancak su geçirmezliği ,kış mevsimlerinde bitki köklerini boğması ,kurakta çatlayarak köklerin hava almasını sağlaması bazik yapısı ve köklerin gelişimi için uygun olmaması nedeniyle pek verimli değillerdir. Genellikle alkali özellik taşırlar. Bu alkalilik toprakta fazlaca besin olduğu halde bitkinin kökleriyle besini almasını önler. Killi topraklar geç tava gelirler. Suyu geçirmekte isteksiz olmalarına rağmen kış mevsimlerinde suyu tuttuklarındada iyi tutarlar ,yani geç kururlar. Bu iyi gibi görülsede bazı ağaçların köklerini boğabilir. Humik asit ve fuvikasitle muamele ederek killi topraklarda alkalilik -bazik yapı giderilip toprak pH ı organik bir şekilde giderilebilir. Ülkemizin özellikle iç kesimlerinde toprak ağırlıkla killidir. Killi topraklarda en büyük sorun taban suyudur. Taban suyu varsa söğüt ,akasya, çınar ,iğde ,kavak türleri ,okaliptus yetiştirebilirsiniz. Direnaj yaparak taban suyuyla mücadele edebilirsiniz. Ancak çam türleri gibi kazık köklü türlerden uzak durun. Taban suyu yoksa humik asitle muamele ederek ve bazı püf noktalarına uyarak istediğiniz ağacı yetiştirebilirsiniz. İlk yapmanız gereken ağaç için olabildiğine geniş ve derin çukur kazmaktır. Kazdığınız çukurdan çıkan killi toprağı en az 1 e 1 oranında kumla ,imkan varsa organik hayvan gübreside ilave ederek karıştırın. Killi topraklar kumla karışarak en büyük sorunu olan geçirimsizlik sorunu kalkacaktır. Leonardit te ilave ederseniz toprağa humik asit vererek asit baz dengesini sağlayarak ağacın besinlerden faydalanmasını sağlayacaktır. Bu şekilde ağaç başı en az yarım m3 toprak çıkarıp hazırlayabilirseniz iklim uydukça istediğiniz ağacı yetiştirebilirsiniz. Ancak en uygun türler olarak kayısı ,armut ,kiraz ,alıç ,badem ,nispeten ayva, ladin ,köknar ,kayın sayabiliriz.
4. Tınlı Topraklar : Yarıdan fazlası kum ,%30 civarıda killi topraktan oluşan topraklardır. Tarım için ideal topraklardır. Kurakta çatlamazlar. Mineralce ve temel elementlerce zengindirler. Tava gelmeleri ve işlenmeleri kolaydır. İklim ve rakım uyduğu sürece tınlı topraklar her tür için uygundur. Organik madde bakımından takviye isteyebilir. Bunu ancak toprak analiziyle anlayabilirsiniz. Pratik bir bilgi olarak toprağı sıkın ve bırakın ,bırakınca yavaş yavaş genleşiyor şişiyorsa organik maddece zengindir.
5. Marnlı topraklar: İçinde kum, kil,çakıl ve humus bulunur. Bağcılık bakımından uygun topraklardır.
6. Humuslu Topraklar : Humuslu topraklar en ideal topraklardır. İçerisinde kum kil çakıl ve organik maddeler içerir. Mineral ve besince zengindir. Su tutma kapasitesi yüksektir. Çürümüş hayvan ve bitki atıklarına humus denir. Humuslu topraklarda iklim ve rakım uygun oldukça herşey yetişir. Sebzecilik ve meyvecilikte ideal toprak türüdür.
7. Kireçli Topraklar : Sulanınca kalın bir kaymak tabakası oluştururlar. Asidik özelliklidir. İşlenmesi zordur. Tarım için pek ideal değildirler. Suyu geçirmek istemezler. Çatlamaya meyillidirler. Kireç oranına bağlı olarak ceviz ve badem nispeten kireci kaldırabilen ağaçlardır. Leonardit ve humik asit kullanımı verimi ciddi etkileyecektir.
Toprak Türleri
Topraklar ana başlıklar altında şöyle özetlenebilir.
1-Taşlı topraklar; Taşlı topraklar: İçeriği % 80 taş ve az miktarda topraktan oluşur. Kolay havalanırlar. Fakat su tutma kapasiteleri ve besin ihtiyaçları azdır.
2-Kumlu topraklar; Kumlu topraklar:% 80 kum ihtiva ederler. İşlenmeleri kolaydır. Su tutmadıklarından bol sulama gerektirirler buda topaktaki besinin yıkanıp gitmesine neden olur. besince fakir ve genelliklede asit topraklarıdır.
3-Tınlı topraklar; Tınlı topraklar: yarıdan fazlası kum ve % 30–50 arasıda kilden meydana gelirler. Tava gelmeleri ve işlenmeleri kolay olduğundan tarım için elverişli topraklardır.
4-Killi topraklar; Killi topraklar: İçeriğinin yarıdan fazlasını kil oluşturur. Su tutma kapasiteleri yüksektir. Bu nedenle geç tava gelirler. Tava gelmeden işlenmesi halinde toprak tekstürü zarar görür. Ağır topraklar olup işlenmeleri zordur. Kurak zamanlarda toprak katı bir hal alır.
5-Marnlı topraklar; Marnlı topraklar.İçinde kum, kil,çakıl ve humus bulunur. Bağcılık bakımından uygun topraklardır.
6-Humuslu topraklar; Humuslu topraklar:Toprak sadece oluştuğu kayanın mineralleri değil bitkilerin dal kök yaprak gibi kısımlarıda içerirse böyle toprağa humuslu toprak denir. Siyah renkte bir topraktır. Koyu renk olduğu için çabuk ısınıp kolay tava gelirler.su tutma kapasiteleri iyidir.Besin maddelerince zengindirler. Tava gelince kolay işlenirler.
7- Kireçli topraklar; Kireçli topraklar:kil,kum humus ve kireç ihtiva ederler.kalın bir kaymak tabakası bağlarlar.suyu geçirmezler.zor işlenen bir toprak çeşididir.
Toprağın Oluşu : Genel olarak kabul edilen bir teoriye göre Dünya Güneş' ten kopmuş ateşten bir kütle idi. Boşlukta dönerken zamanla soğuyan bu kütlenin üzeri sert bir kabuk halini almıştır. Bu sert kabuğu teşkil eden kayaların milyonlarca yıl boyunca çeşitli etkilerle ufalanıp ayrışması ve sonradan içerisine organik maddelerin karışmasından topraklar hasıl olmuştur. Bu parçalanmada fiziksel, kimyasal ve biyolojik faaliyetler müştereken rol oynamışlardır. Halen de bu kuvvetler etkilerini göstermekte ve toprakların oluşu devam etmektedir. Etrafımıza baktığımızda küçük bir arazi parçasında bile çeşitli topraklar görürüz. Bu farklılığın değişik sebepleri vardır. Toprakta bulunan maddelerin pek çoğu yeryüzünü kaplayan kayalardan meydana geldiğine göre, toprağın cinsi onu hasıl eden kayanın yapısı ile yakından ilgilidir. Fakat iklimin, canlıların, arazinin düz veya engebeli oluşunun yani topoğrafik durumunun ve zamanın etkilerinin de meydana gelen toprağın cinsinde kaya kadar önemli rolü vardır.
GÜRGEN(Carpinus sp. L.)
Trakya, Ege, Marmara Bölgesi, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde yayılış gösterir. Genellikle kuzey ve güney kıyı bölgelerimizin karışık ormanlarında bulunur. Ülkemizde 7.170 hektar koru, 1.031 hektar baltalık gürgen ormanı bulunmaktadır. Girintili grimsi kabuklu gövdelere sahip ağaç ya da ağaçcıklardır. Yumurta biçimindeki yapraklarının kenarları dişlidir. Yaklaşık 1 cm uzunluğunda, sivri uçlu ve sert kabuklu meyveleri, yaprağı andıran üç toplu bir meyve örtüsüyle kaplıdır.
Türkiye'de iki türü doğal olarak bulunmaktadır;
Adi gürgen (C. Betulus, Y) 20 m'ye kadar ulaşabilir.
Doğu gürgeni (C. Orientalis, Y) ise 5-6 m boya sahip bir ağaçcıktır.
ARDIÇ(Juniperus sp. L.)
SSürüngen çalılardan büyük ağaçlara kadar çok çeşitli türleri olan ardıç, hemen hemen bütün bölgelerimiz yüksek dağlık kesimlerinde doğal yayılış gösterir. Bazıları servi gibi pul yapraklara, bazıları da batıcı iğne yapraklara sahiptir.
Ülkemizde 1.100.492 hektar saf ardıç ormanı bulunmakta ve önemli doğal türleri;
Katran ardıcı (J. Oxycedrus, Y),
Adi ardıç (J. Communis, N),
Finike ardıcı (J.phoenicia, N),
Kokulu ardıç (J.foetidissima, Y),
Sabin ardıcı (J. Sabina, N),
Boylu ardıç (J. Excelsa, Y) dır.
FISTIKÇAMI(Pinus Pinea)
Tipik bir Akdeniz ağacı olan fıstıkçamı, özellikle Batı ve Güney Anadolu'da ormanlar kurar. Ülkemizde 46.490 hektar saf fıstıkçamı ormanı bulunmaktadır.Olgun bireyleri 15-20 m boyundadır.
Gençlikte yuvarlak, yaşlılıkta şemsiye gibi tepesiyle diğer çamlardan ilk bakışta ayırt edilebilir. Tohumları oldukça büyüktür. Halk arasında "çam fıstığı" diye adlandırılan tohumları Batı Anadolu yöresindeki köylüler için önemli bir gelir kaynağıdır.
KIZILÇAM(Pinus Brutia)
Dünyadaki en geniş yayılışı Türkiye'dedir. Esas olarak Akdeniz ve Ege Bölgelerinde geniş ormanlar kurmakla birlikte, Batı ve Orta Karadeniz Bölgesi'nde de lokal yayılış gösterir. Ülkemizde 3.729.866 hektar saf Kızılçam ormanı bulunmaktadır. Deniz seviyesinden 1000-2000 m yüksekliğe kadar ulaşan Kızılçam, ışığı seven hızlı büyüyen bir çam türüdür. 20 m'ye kadar boylanabilir.Kalın ve genellikle koyu kızıl renkteki genç sürgünlerinden dolayı bu adı alır. Genel görünüş olarak yine güney bölgelerimizde yetişen Halep çamına (P.halepensis, N) benzer (Y).
SEDİR (cedrus libani)
Batı, Orta ve Doğu Toroslarda doğal olarak bulunur, kuzeyde Erbaa ve Niksar yörelerinde küçük ve izole bir yayılış gösterir. Dört sedir türünden biri olan Toros sedirinin dünya üzerindeki en geniş doğal ormanları Türkiye'dedir. Ülkemizde 109.440 hektar Sedir ormanı bulunmaktadır. 40 m'ye kadar boylanabilir.Gençlikte piramide benzer bir forma sahip olan ağacın tepesi zamanla bozulur ve yayvanlaşır. İğne yaprakları kısa, sivri, batıcı ve kısa sürgün denilen tutam üzerinde birçoğu biraradadır.
Fıçı ya da yumurta biçimindeki kozalakları olgunlaşınca pulları göknarlarda olduğu gibi dağılır ve eksenleri sürgün üzerinde kalır (Y).
KARAÇAM(Pinus Nigra)
Bütün kıyı bölgelerimizin dağlık kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kurar, hatta stebe kadar sokulur.Ülkemizde 2.527.685 hektar saf karaçam ormanı bulunmaktadır. Gövdesinin ve dallarının kalınlığı, gri ve derin çatlaklı kabuğu, iğne yapraklarının koyu yeşil rengi ile diğer çam türlerinden ayrılır.30-35 m'ye kadar boylanabilir.
Doğal olarak yetişen dört alt türü; Anadolu karaçamı (P.nigra var. Pallisiana Y), Ehrami karaçam (P.nigra var. Pyramidata E.T), Ebe çamı (P.nigra var seneriana, E.T) ve büyük kozalaklı karaçam (P.nigra var. Yaltıriana E.T) dır.
KAYIN (Fagus sp)
Daha çok kuzey bölgelerimizde doğal yayılış göstermekle birlikte kayın ağacı güneydeki Amanoslar'da da yayılış gösterir. Saf yada göknar, ladin, çam ve meşelerle karışık geniş ormanlar kurar. Ülkemizde 713.842 Ha. koru ve 1.555 Ha. baltalık kayın ormanı bulunmaktadır. 40 m. boya ulaşabilen kayınların düzgün ve silindirik gövdeleri vardır. 6-9 cm uzunluktaki dalgalı kenarlı elips şeklindeki yapraklarının sonbahardaki kırmızı rengi çok etkileyicidir. Yağlı meyveleri doğada yaban hayvanları için önemli bir besin kaynağıdır.
Türkiye'de doğal olarak yetişen türleri;
Doğu Kayını (Fagus orientalis)
Avrupa Kayını (Fagus silvatica)
Sarıçam(Pinus slyvestris)
Sarıçam, Kuzey Anadolu'nun yüksek dağlık kesimlerinde saf yada karışık ormanlar kurmakla birlikte, küçük adacıklar halinde iç ve güney bölgelerimize kadar ulaşır. Ülkemizde bulunan sarıçam ormanlarının kapladığı alan 757.426 Hektardır.
Adını, levhalar halinde ayrılan gövde kabuğunun tilki sarısı renginden alır. Narin gövdeli, sivri tepeli ve ince dallı bir ağaçtır. Yetişkin bireylerinin boyu 40 metreyi aşar. kendine özgü kabuk renginin dışında, ince yapraklarının kısalığı ve mavimsi yeşil rengi ilk bakışta diğer çam türlerinden ayırt edilecek özellikleridir.
20 Mayıs 2012 Pazar
BİTKİ COĞRAFYASI
BİTKİ COĞRAFYASI (VEJETASYON COĞRAFYASI):
Yeryüzündeki bitki topluluklarının dağılışını ,bu dağılışı etkileyen faktörleri ,insan,hayvan,iklim, toprak, yeryüzü şekilleri ve diğer çevresel etkenlerle karşılıklı etkileşimini inceleyen bilim dalıdır.
DOĞAL BİTKİ ÖRTÜSÜ:Herhangi bir yerin iklim,toprak ,arazi yapısı ve diğer tüm özelliklerinin meydana getirdiği,mevcut alanın karakterini yansıtan bitki örtüsüne o yerin doğal bitki örtüsü denir.
DOĞAL BİTKİ ÖRTÜLERİ:
1.Ağaç Toplulukları:
a.Orman b.Maki
2.Ot Toplulukları :
a.Çayır b.Step c.Savan d.Tundra
1. Ağaç Toplulukları:
a.Orman:Bol yağış ve toprak neminin yüksek olduğu ,sıcaklık koşullarının uygun olduğu ortamlarda zengin olarak görülen ,bitki topluluklarıdır.
İğne yapraklı ormanlar: Düşük sıcaklık koşullarına uymuş, nemli-soğuk iklim bölgelerinde yaygın olan ormanlardır.
Geniş yapraklı ormanlar: Sürekli yeşil kalabilen ormanlar özellikle,ekvatoral bölgede, kışın yapraklarını döken ağaçlardan oluşan ormanlar ,okyanus ikliminin etki olduğu alanlarda yaygın olarak görülürler.
b.Maki:Akdeniz ikliminin doğal bitki örtüsüdür.Genel olarak 500 m’ ye kadar bazı alanlarda ise 1000 m’ ye kadar görülebilmektedirler.Kızıl çam ağaçlarının tahrip edilmesiyle oluşmuş ikincil bir bitki özelliği taşır. Kuraklığa dayanıklı,boyunca yeşil kalan,kısa boylu (en fazla 1-2 m.) ağaççıklardan oluşur. Su kaybının azaltılması amacıyla yaprakları dar,cilâlı ve tüylüdür.
Başlıca maki türleri:Zeytin,sandal,kocayemiş,defne,kermes meşesi,mersin,yabani zeytin,zakkum,sandal,menengiç,karaçalı,sakız,keçiboynuzu,akçakesme,süpürge çalısı,pırnal meşesi,erguvan,katran ardıcı,tesbih ve laden’den oluşur.
Garik: Makinin tahrip edildiği,toprak örtüsünün zayıfladığı alanlarda varlığını koruyabilen cılız maki türlerine garig denir.(Kermes meşesi,Katran ardıcı,Akça kesme,Laden,Diken çalısı)
Psödomaki: Akdeniz iklim alanlarına yakın ancak daha nemli,yaz kuraklığının azaldığı yerlerde yapraklarını dökmeyen maki elemanları arasına giren ve kışın yapraklarını döken türlerdir.Özellikle Akdeniz ve Karadeniz ikliminin geçiş sahalarında yer alan bu maki türüne psödomaki denir.(Funda,Kocayemiş,Sandal,Erguvan,Menengiç)
2.Ot Toplulukları:Genel olarak iklim,toprak ve arazi koşullarının ağaç yetişmesine uygun olmadığı alanlarda oluşurlar.Ağaçlar gibi çok derin kök sistemine sahip değildirler,geniş gövdeye sahip olamazlar,bu nedenlerle ancak yağışlı dönemde gelişme imkanı bulur,kuraklığın egemen olmasıyla yok olurlar.
a.Alpin Çayırlar: Dağların yüksek alanlarında ,yaz aylarının serin ve nemli geçtiği,orman örtüsünün son bulduğu üst sınırından sonra ortaya çıkan ot örtüsüdür. Ülkemizde 2100 m. den sonra görülmektedir.Bu alanlar ülkemizdebüyükbaş hayvancılığın geliştiği sahalardır.Ege Bölgesi’nde dağ çayırlarına rastlanmamaktadır.Özellikle,Karadeniz,Akdeniz ve az olsa da İç Anadolu’da dağ çayırları yer almaktadır.
b.Step:Orta kuşakta ,özellikle yağış miktarının düşük olduğu ,karaların iç kısımlarında özellikle ilkbahar yağışlarıyla yeşeren,yaz kuraklığının başlamasıyla ortadan kalkan ot topluluğudur.Anadolu'da bozkır olarak adlandırılır.Ülkemizde doğal step sahaları,Tuz Gölü çevresinde,Güneydoğu Anadolu’da yer almaktadır. Doğu Anadolu ve Trakya’da bulunan step sahaları insanların ormanları tahrip etmesiyle oluşan Antropojen step sahalarıdır.Step toplulukları kurak, orman bakımından fakir alanlarda erozyonun önlenmesinde ve toprağın humus ihtiyacının giderilmesinde büyük öneme sahiptirler.Bu nedenle korunmaları doğal dengelerin korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
c.Savan:Tropikal kuşakta, yazı yağışlı geçen iklim bölgelerinde oluşan uzun boylu ot topluluğudur.Kuraklığın daha şiddetli olduğu savan bölgelerinde oluşan türlerine dikenli savan adı verilir.
d.Tundra(Ağaçsız Ova):Kuzey Yarım Küre’de,ılıman kuşağın kuzeyinden kutuplara doğru ormanlar ortadan kalkar.Kutup altı bölgelerinde,kısa süren yaz ayı süresince oluşan sıcaklıklara bağlı olarak eriyen buzlar bataklıkların oluşmasına neden olur.Bu alanlarda düşük sıcaklığa uyum sağlamış cılız,seyrek,kurakçıl,otsu,yosunumsu bitkiler ve kısa boylu çalılar oluşur.Bu bitki topluluğuna Tundra adı verilir.Başlıca türler,Kutup Söğüdü ve Bodurhuç’tur.
BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN DAĞILIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1.İklim:Bitki örtüsünün dağılışını etkileyen en önemli faktördür.İklim ve bitki topluluklarının dağılışı arasında sıkı bir ilişki vardır. Kutup ikliminin egemen olduğu alanlar dışında bütün iklimlerin kendine has karakteristik bitki örtüsü vardır. Farklı bölgeler arasında benzer iklim şartlarının yaşanması bitki çeşitleri açısından benzerlik olduğunu gösterir.Farklı bitkiler yetişebilmek için farklı miktarda sıcaklık ve neme ihtiyaç duyarlar.Sıcak ve nemli bölgelerde bitki örtüleri çeşit bakımından daha zengin ve daha gür topluluklar şeklindedir.Bitki kuşakları genel olarak sıcaklık kuşaklarına uyum gösterirler.Yağış miktarı ve yağışın oluştuğu dönem bitki türleri ve bunların dağılışı açısından büyük öneme sahiptir.
2.Toprak: Toprağın özellikleri,kendisini oluşturan ana kaya,iklim ve diğer faktörlerin etkisiyle meydana gelir.Bu nedenle,toprağın kalınlığı,onu oluşturan ana kayanın özellikleri ve su tutma kapasitesi yer yer farklılık gösterir.Bitkiler yaşama olanağı buldukları ve kendi ihtiyaçlarına uygun toprak yapılarında varlıklarını sürdürebilirler.
3.Arazinin yapısı: Bitki türlerinin dağılışında,yükselti ve bakı ve eğim büyük rol oynar.Yüksekliğin artması ,sıcaklığın düşmesine neden olmaktadır.Bu durum çeşitli bitkilerin belli yükseltilerde yetişebilmesine neden olur.Yükselti, bitkilerin yaprak,kök ve gövde gibi ana özellikleri üzerinde etkili olur,bu şartlara uyan bitkiler varlıklarını sürdürebilirler.
Bakı:Herhangi bir noktanın Güneş’e ,denize ve rüzgara göre konumunu ifade eder.Güneş ışınlarını direk alan yamaçlarda ısınma ve buna bağlı buharlaşma fazla olduğundan topraktaki nem oranı düşer.Güneş ışınlarını direk almayan yamaçlarda toprak nemliliği daha fazla olur. Dağların Güneş'e bakan yamaçlarında bitkilerin olgunlaşma süreleri daha kısadır. Ormanın ve ağacın yetişme sınırı daha yüksektir.
Yükselti:Yükselti arttıkça sıcaklık ve nem azalır. Bu durum, bitki hayatını büyük oranda etkiler. Bitkiler belli bir yükseklikten sonra cılızlaşır ve doğal olarak ortadan kalkar.Bitki toplulukları, yükseklik arttıkça sıcaklık ve nem miktarının azalmasına bağlı olarak, geniş yapraklı ormanlar, karışık ormanlar, iğne yapraklı ormanlar ve dağ çayırları biçiminde kuşaklar meydana getirir. Aynı miktarda yağış alan bir yamaçta, yükseklik arttıkça bitki örtüsünde değişme meydana gelmesi sıcaklığın azalmasından kaynaklanır.Sıcaklık şartları aynı ise, bitkisel farklılaşma nem miktarının değişmesiyle ilgilidir.
Eğim:Eğim doğrudan toprak özelliklerini, dolaylı olarak da bitkilerin yetişmesini etkiler.Ayrıca eğim güneş ışınlarının herhangi bir noktaya düşme açısı üzerinde etkili olarak,sıcaklık seviyesinde rol oynar. Ülkemiz yüzölçümünün % 62.5'i, % 15’in üzerinde eğime sahiptir. Bu durum erozyonu hızlandırıcı bir etki yaparak,toprak oluşumunu olumsuz yönde etkiler.
4.İnsan ve Hayvanlar: İnsanlar tarafından meydana getirilen orman tahribatları,ormanlarda ve otlak alanlarında aşırı hayvan otlatılması doğal bitki örtülerinin büyük miktarda zarar görmesine sebep olur.Arazi kullanımında yanlış yöntemlerin kullanılması,toprak örtüsünün ve sonuç olarak bitki örtülerinin yok olmasına neden olmaktadır.Yeraltı sularından aşırı ve yanlış yararlanma yöntemleri nedeniyle toprak yapısı bozulmakta mevcut doğal bitki örtüleri büyük zarar görmektedir.Yerleşme alanları,sanayi alanları ve ulaşım hatlarının yer tercihinde sadece maliyet hesaplarına bakılması doğal bitki örtülerinin ve bu alanlardaki canlı yaşamının geri dönülmez şekilde yok olmasına neden olmaktadır.
BİTKİ TOPLULUKLARININ ENLEM SINIRLARI
Ekvator'dan kutuplara doğru enlemin etkisine bağlı olarak sıcaklık azalır.Belirli bir noktadan sonra bitkilerin yetişme koşulları ortadan kalkar.Bitki türlerine göre değişmekle beraber genel olarak bu sınıra , bitki örtüsünün enlem sınırı denir.
ORMAN ÜST SINIRI:Orman örtülerinin kutuplara doğru ve yükseltiye göre oluşabildiği son sınırlardır. Bu sınırın oluşumunda ana neden doğal şartlar olmakla beraber , insanlardan kaynaklanan nedenlerde etkili olabilmektedir.Orman üst sınırı Ekvator’dan kutuplara doğru düşer.Orman üst sınırı ,Ekvatoral bölgede en yüksek seviyeye ulaşır 3500-4000m,Sübtropikal bölgelerde 3000-3500m,Ilıman kuşakta 1500-2000m olarak gerçekleşirken ,Kutup kuşağında 500-1000m ye iner.
İKLİM DEĞİŞMELERİNİN BİTKİ ÖRTÜLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
1.KALINTI (RELİKT) BİTKİLER:
Jeolojik Dönemler boyunca meydana gelen büyük çaplı iklim değişmeleri çeşitli iklimlerin etki alanlarını büyük ölçüde değiştirerek bitki türlerinin dağılışı üzerinde etkili olmuştur.Ülkemizde özellikle Kuvaterner devrinde yaşanan iklim değişiklikleri bitki örtülerinin yayılış alanlarında değişiklikler meydana getirmiştir. Bunun sonucunda ülkemizde, soğuk ve nemli iklim şartlarının egemen olduğu dönemlerde kuzeyde var olan bitkiler güneyde,sıcak iklim şartlarının egemen olduğu dönemde ise güneyde yaşayan bitkiler kuzey kıyılarımızda yaşama imkanı bulmuşlardır. Ülkemiz arazisin oldukça dağlık ve engebeli olması geçmiş yer değiştirmelerden etkilenen çeşitli bitki türlerinin günümüzde kendi yaşam alanlarının dışında varlıklarını sürdürmelerine neden olmuştur.Bunlara kalıntı (relikt) bitkiler denir.
2.ENDEMİK BİTKİLER:Dünya’nın belli bölgelerinde,belli ekolojik özelliklere sahip ortamlarda yetişebilen , yetişme alanı oldukça dar olan bitkilere endemik bitki denir.Ülkemiz endemik bitkiler açısından oldukça zengindir. Türkiye’de 3022 civarında endemik bitki çeşidi olduğu sanılmaktadır.Endemik türler açısından en zengin alan, Amanos Dağları’dır.Bunun dışında, Ege Bölgesi’nin güney kesimleri, Akdeniz Bölgesi’nin batısında bulunan dağlar, Uludağ, Kaz Dağı, Erciyes Dağı, Rize ve Artvin çevresinde yer alan dağlar, Munzur Dağları ve Ilgaz Dağlarıdır.endemik bitki çeşitliliği açısından en zengin illerimiz,578 bitkiyle Antalya ilk sırada yer almaktadır, 478 bitkiyle Konya ikinci sırada , 366 bitkiyle İçel üçüncü sırada bulunmaktadır.
3.KOZMOPOLİT BİTKİLER:Yeryüzünde oldukça geniş alanlara yayılmış farklı yetişme koşullarında varlığını sürdürebilen bitki türlerdir.
TÜRKİYE BİTKİ ÖRTÜSÜ DAĞILIŞI HARİTASI
HARİTAYI TAM BOYUTUNDA GÖRMEK VE İNDİRMEK İÇİN LÜTFEN ANA SAYFADA BULUNAN HARİTA BANKASI BÖLÜMÜNDE BULUNAN TÜRKİYE ORMAN DAĞILIŞI HARİTALARI BÖLÜMÜNE BAKINIZ
KAYNAK:DOĞA DERNEĞİ
YURDUMUZDA BİTKİ TÜRLERİNDE ÇEŞİTLİLİĞİNİN FAZLA OLUŞUNU SAĞLAYAN TEMEL FAKTÖRLER
1.Ilıman kuşakta yer alması,buna bağlı olarak dört mevsimin yaşanması.
2.Dağlık ve engebeli yapısı ,kısa mesafelerde arazi ve iklim şartlarında yaşanan büyük farklılıklar.
3.Aynı anda farklı iklim şartlarının yakın mesafelerde yaşanabilmesi.
4.Jeolojik devirlerde yaşanan iklim değişmelerinin etkisi.
5.Üç tarafının denizlerle çevrili olması.
*Ülkemiz bitki türleri bakımından çok zengindir, ancak mevcut bitki örtüsü bakımından aynı zenginliğe sahip değildir.Bunun temel sebebi,çok eski bir yerleşim alanı olan Anadolu’da yaşanan savaşlar, yoğun şekilde yakacak olarak ağaçların kesilmesi, mesken yapımlarında ağaç kullanımı,açık maden işletmeciliği,hava kirliliği,tarla açma amaçlı tahripler,aşırı otlatma,ormanların korunmasına dönük yasal düzenlemelerin yetersizliği ve tahrip edilen alanlarda yenileme çalışmalarının yetersiz kalmasıdır.
ORMAN ÜRÜNLERİ
1.ASIL ORMAN ÜRÜNLERİ:Tomruk,Tel Direği,Maden Direği,Sanayi Odunu,Kağıtlık Odun
Lif Yonga Odunu,Sırık,Çubuk,Yakacak Odun
2. ORMAN YAN ÜRÜNLERİ:Reçine,Çıra,Sığla yağı,Defne,Şimşir,Kök Odunu,Kekik,Ada Çayı Çam Fıstığı ,Her çeşit bitki soğanı,Mantarlar
ORMANLARIN FAYDALARI
A.ORMANLARIN EKONOMİK FAYDALARI:
1.Odun kökenli orman ürünleri üretimi
2.Bölgeler arası gelişmişlik farkını azaltıcı etkisi
3.Ödemeler dengesini olumlu yönde etkilemesi
4.Tarım ve hayvancılığa katkıları
5.Turizme olan katkıları
6. Hidroelektrik santrallerinin ömrünü uzatır.
B.ORMANLARIN EKOLOJİK FAYDALARI:
1.Erozyonun oluşumunu engeller
2.Yüzey sularının akış hızını azaltarak,yer altı sularının zenginleşmesini sağlar
3.Terleme ile hava nemini arttırarak sıcaklık dengesini sağlar
4.Oksijen üretir
5.Doğal güzelliklerle turizme katkı sağlar,dinlenme ve diğer sosyal alanların oluşturulmasını sağlar
6.Ülke savunması açısından,bitkisel ve hayvansal ürün deposu durumundadır.
7.Rüzgar ve buna bağlı kumul hareketlerini önler
8.Çeşitli yabani hayvanların yaşamını sürdürmesini sağlar
ENERJİ ORMANI
Yakacak odun ihtiyacının karşılanması amacıyla, kısa sürede büyüyen, kendini kök ve sürgünlerle yenileyebilen ağaç türlerinden oluşan ormanlara enerji ormanı adı verilir.
DÜNYA BİTKİ ÖRTÜSÜ
Dünya üzerindeki iklim tiplerine bağlı olarak bitki örtüsü ekvatordan kutuplara doğru:
1. Geniş yapraklı ormanlar
2. Savanlar
3. Kaktüs
4. Bozkır
5. Maki
6. Orman-çayır
7. İğne yapraklı ormanlar
8. Tayga ormanları
9. Tundra şeklinde sıralanır.
Her bitkinin kendine has bir iklim özelliği vardır. Başka bir ifadeyle benzer iklim şartlarında benzer bitki türleri görülür.(kutup iklimi hariç)Farklı bölgedeki iklimin benzerliği tabii bitki örtüsünün benzerliğini kanıtlar.Yer şekillerinin kısa mesafeler dâhilinde değişmesi bitki örtülerinin de kısa mesafeler dâhilinde değişmesini sağlar.Bitki örtüleri yeryüzüne dağılışlarında aralıksız kuşaklar oluşturmazlar.Enlem farkı arttıkça ve farklı enlemlerden oluştukça bitki örtüsü de çeşitlenir.
Bitki örtüsü iklimin bir nedeni değil iklimin bir sonucudur.
Yeryüzünde Bitki Örtüsünün Dağılışını Etkileyen Faktörler
1-İklimin Etkisi
a)Yağış Faktörü:
Yağış bir yerdeki bitki yoğunluğunu yani bitkilerin ot, çalı veya ağaç olmasını ve bunların miktarının az ya da çok olmasını belirler.Her bitkinin istediği su miktarı farklıdır. Yağışlı bölgelerde gür bitki toplulukları görülürken kurak bölgelerde bitki örtüsü seyrekleşir, çöllerde kurakçıl ve seyrek bazı otlara ve çalılara rastlanır.
b)Sıcaklık faktörü
Bitkilerin gelişebilmesi için belli bir sıcaklığın olması gerekir. Sıcaklık bir yerdeki bitki türlerini belirler örneğin ağaçların iğne yada geniş yapraklı olmasını belirler. Sıcak orta kuşakta her tür bitki yetişme alanı bulabilirken soğuk kutup bölgelerinde ve yükseklerde düşük sıcaklık şartları nedeniyle bir çok bitkiye rastlanmaz.
2-Yer Şekillerinin Etkisi
Dağ sıraları ve dağların uzanışı bitki örtüsünün yayılışını etkiler. Kıyıya paralel uzanan dağlar deniz etkisini iç kesimlere sokmadığı için iç kesimler bitki bakımından fakirleşirken, dağların denize bakan yamaçları daha zengin bitki örtüsüne sahip olur.Yükseklere çıkıldıkça sıcaklıklar azaldığı için bitki örtüsü türü ve yoğunluğu azalır. Belli bir yükseltiden sonra artık bitki yetişmez.Eğimli yamaçlarda gür bitki örtüsü görülür çünkü düz alanlar insanlar tarafından işgal edilmiştir.Bakı bitki örtüsünün yayılışında en önemli faktörlerden birisidir. Güneşe dönük yamaçlar uygun sıcaklık şartları sayesinde hem bitki türü hem de bitki yoğunluğu bakımından daha zengindir.
3-Toprak Faktörü
Bitkiler kökleriyle toprakta tutunur ve gıdalarını topraktan alırlar. Bu nedenle yeterli kalınlıkta toprak örtüsü olmayan yerlerde bitkilerde yaşayamaz.Toprağın yapısı; Toprağın yapısı, üzerinde yetişen bitki türünü belirleyebilir.Toprağın dokusu; Toprağın sık ya da gevşek oluşu bitki oluşumunu etkiler
4-Biyotik Faktörler
Tarih boyunca insanlar yaşam faaliyetleri nedeniyle çevrelerindeki bitki örtüsünü sürekli değiştirmişlerdir. İnsanların bitki örtüsü üzerindeki etkileri daha çok olumsuz olmuştur.
İnsanlar, çeşitli açılardan bitki örtüsü üzerinde etkili olmuştur.
Olumsuz etkiler
Savaşlar, Tarım alanı açma, Yakacak ihtiyacı, Orman yangınları, Hayvan otlatma, Yol yapımı, Orman alanlarını imara açma, Sanayileşme
Olumlu Etkiler
Bitki türlerinin yayılması, Bitki türlerinin korunması, Bitki türlerinin geliştirilmesi, Çeşitli hayvan türleri bitkilerin farklı yörelere taşınması sayesinde bitki yayılışına etkide bulunur. Bitkilerin tozlaşmasına katkıları vardır (Meyve bahçelerinde arı bulundurulması)
BİTKİ TOPLULUKLARININ COĞRAFİ DAĞILIŞI
Ekvatoral yağmur ormanları
Amazon Havzası, Senegal’den Gine körfezine kadar olan saha Kongo Havzası, Güneydoğu Asya adaları
Muson Ormanları
Güneydoğu ve Doğu Asya’da Hindistan, Japonya, Tayland, Vietnam,Endonezya, Doğu Çin, Kore, Avustralya’nın kuzeybatısı, Filipinler, Güneydoğu Afrika
Orta Kuşağın Karışık Ormanları
Batı Rüzgarları sebebiyle Ilıman Kuşak karalarının batısında görülür (Batı ve K.Batı Avrupa, Amerika’nın batısı). Yurdumuzda ise Karadeniz kıyılarında etkilidir
Tayga Ormanları
Deniz etkisinden uzak kara içlerinde ve ılıman kuşak karalarının doğu kıyılarında (soğuk su akıntısından dolayı) görülür. Orta ve doğu Avrupa Asya’nın kuzeyi(Sibirya) Kanada ve ABD nin kuzeyinde görülür.
Maki
Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler (Libya, Mısır ve Lübnan hariç. Buralarda görülmeme sebebi yer şekillerinin engebesiz olmasıdır.), Avustralya’nın güneybatısı, G. Afrika Cumhuriyetinde Kap bölgesi, Şili’nin orta kesimleri Kuzey Amerika’da Kaliforniya çevresinde etkilidir.
En geniş anlamıyla 30-40 derece enlemleri arasında kıtaların özellikle batı kıyıları
Savan
Güney ve Orta Afrika, Sudan,Güney Amerika‘da Brezilya’daVenezüella, Kolombiya, Peru ve Bolivya’da etkilidir. Ekvatoral iklim ile çöl iklimi arasında (10-20° kuzey ve güney enlemleri arasında görülür
Bozkır(Step)
Sıcak ve ılıman kuşak kara içlerinde görülür. Yurdumuzda İç Anadolu Bölgesinde ve Ergene Bölümünde görülen karasal iklim buna örnektir.
Çayır
Batı Rüzgarları sebebiyle Ilıman Kuşak karalarının batısında görülür (Batı ve K.Batı Avrupa, Amerika’nın batısı). Alpin çayırlar dağların yüksek kesimlerinde görülür
Tundra
Sibirya, İskandinavya Yarımadasının kuzeyinde, Kanada’nın kuzeyinde,Grönland adasının kıyı kesimleri.Yaklaşık olarak 70-80 enlemleri çevresinde görülür.Güney yarımküredeki etki alanı KYK dekine oranla çok azdır bunun nedeni GYK de okyanusların geniş alan kaplamasıdır.
Çöl Bitkileri
Kızılkum (Özbekistan), Karakum (Türkmenistan), Gobi (Moğolistan), Taklamakan (Çin) , Arizona (A.B.D) çölleri,Kuzey AfrikaArap yarımadasıAvustralya’nın iç kesimleri
Yeryüzünde Oluşan Bitki Formasyonları
Ağaç Formasyonu
Ormanların temel unsuru ağaçtır. Ağaçların oluşturduğu topluluklara orman denir.
Yağış, sıcaklık ve toprak şartlarının elverişli, yetişme devresinin uzun olduğu her yerde ağaç yetişir. Yağış azlığı, şiddetli buharlaşma ağaç yetişmesine engel olur. Ormanların temel unsurudur.
Başlıca Orman Türleri
Yaprak biçimine göre: Yayvan yapraklı ormanlar, iğne yapraklı ormanlar
1-Ekvatoral Yağmur Ormanları
2-Muson Ormanları
3-Orta Kuşağın Karışık Ormanları
4-Tayga Ormanları
YERYÜZÜNDEKİ İKLİM TİPLERİ
A- SICAK İKLİMLER
1- EKVATORAL İKLİM
Görüldüğü yerler: 10 kuzey ve güney enlemleri arsında etkilidir. Özellikle Amazon ve Kongo Havzaları ile Malezya , Filipinler ve Papua Yeni Gine'de etkilidir.
Özellikleri:
• Yıllık sıcaklık ortalaması 25 °C'nin üstündedir.
• Yıllık ve günlük sıcaklık farkı en az olan iklimdir (1-2 °C civarında). Sebepleri : Güneş ışınlarının bütün yıl dike yakın açıyla düşmesi ve nemliliğin fazla olmasıdır.
• Her mevsim düzenli yağış alır. Fakat en fazla yağış güneş ışınlarının Ekvatora dik geldiği tarihlerde görülür. Buharlaşma arttığı için.
• Yağışlar oluşum bakımından Konveksiyon yağışlarına örnektir.
• Yıllık yağış miktarı 2000 mm ‘nin üstündedir.
• Bitki örtüsü bütün yıl yeşil kalan sık ve uzun boylu yağmur ormanlarıdır.
• Yağışların fazla olması ve yüksek sıcaklık kimyasal çözülmeyi artırmıştır.
• Topraklar fazla yıkandığı için verimi düşüktür ve kırmızı renkli Laterit topraklarıdır.
2- YAZI YAĞIŞLI TROPİKAL (SAVAN) İKLİMİ
Görüldüğü yerler: Ekvatoral iklim ile çöl iklimi arasında görülür (10-20° kuzey ve güney enlemleri arasında görülür)
Özellikleri:
• Bu iklim bölgesinde güneş ışınları yılda iki kez dik açıyla düşer.
• Güneş ışınlarının dik geldiği yaz dönemi yağışlı , kışlar kuraktır.
• Sıcaklık ortalaması bütün yıl 20 °C nin üstündedir.
• Yıllık yağış miktarı 1000-1200 mm arasındadır.
• Bitki örtüsü savandır. Savanlar uzun süre yeşil kalan , gür ve uzun boylu ot topluluklarıdır. Savan bitki örtüsü içinde yer altı sularının yüzeye çıktığı yerlerde ve akarsu boylarında ormanlar görülür.
3- MUSON İKLİMİ
Görüldüğü yerler: Muson rüzgarlarının etkili olduğu Güney, Güneydoğu ve Doğu Asya'da etkilidir.
Özellikleri:
• Muson rüzgarlarından dolayı bu iklimde yaz mevsimi yağışlı, kışlar kuraktır. Bu yönüyle savan iklimi ile benzerlik gösterir.
• Sıcaklık ortalaması bütün yıl 10 °C nin üstündedir. Yıllık sıcaklık farkı Savan iklimine göre fazladır.
• Yıllık yağış miktarı 1000-1500 mm civarındadır. Ancak kıyı kesimlerde bu yağış miktarı çok daha fazla olabilmektedir. Örnek Hindistan'ın kuzey doğusunda yer alan Çerapunçi 12000 mm yağış almaktadır (Dünyanın en fazla yağış alan yeridir).
• Bitki örtüsü kışın yaprağını döken geniş yapraklı muson ormanlarıdır. Muson ormanlarının tipik ağacı teak ağacıdır.
4- ÇÖL İKLİMLERİ
Yağış miktarlarının 150 mm nin altında olan bölgelerde çöl iklimleri görülür.
Çöl iklimleri görüldüğü yere göre;
a- Sıcak Çöller ( Tropikal)
• Dönenceler çevresinde görülür. Oluşmasında dünyanın günlük hareketinden kaynaklanan dinamik yüksek basınç etkilidir.
• Görüldüğü yerler: Afrika'nın kuzeyi (Büyük sahra) Arabistan yarım adası, Basra körfezi çevresi, Hindistan'ın kuzeybatısı (Tar çölü), Avustralya'nın iç kısımları ve batısı, Afrika'nın güney batısındaki Namib ve Kalahari çölleri, G. Amerika'daki Patagonya Atakama, Peru çölleri ve K . Amerika'daki Meksika çölleridir.
Özellikleri:
• Mutlak ve bağıl nem çok düşüktür. Bu sebeple günlük sıcaklık farkı en fazla olan iklimdir.
• Belirli bir yağış mevsimi yoktur.bazı yıllar hiç yağış olmayabilir.
• Mekanik çözülmenin en fazla olduğu iklimdir.
• Yıllık sıcaklık farkı günlük sıcaklık farkı kadar yüksek değildir. Çünkü güneş ışınları bu alanlara yıl boyunca dike yakın açıyla düşmektedir.
• Bitki örtüsü yok denecek kadar azdır. Cılız ot ve çalılıklarla kaktüs iklimin doğal bitki örtüsünü oluştururlar.
• Çöllerde yer altı su seviyesinin yüzeye yakın olduğu veya çıktığı yerler olan vahalar canlı yaşamı için elverişli yerleri oluşturur.
b- Karasal Çöller
• Ilıman kuşak kara içlerinde etrafı dağlarla çevrili çukur alanlarda görülür. Buralarda çöl özellikleri görülme sebebi yağış azlığıdır.
• Görüldüğü yerler: Kızılkum (Özbekistan), Karakum (Türkmenistan), Gobi (Moğolistan), Taklamakan (Çin) , Arizona (A.B.D) çölleridir.
c- Soğuk Çöller
• Kutuplarda görülür.
• Çöl denmesinin sebebi yağış azlığıdır. Yağış azlığının da sebebi sıcaklığın düşük olmasıdır. Sıcaklık düşük olduğu için buharlaşma ile atmosfere karışan nem azdır. Dolayısıyla yağış da az olmaktadır. Zemin buzlarla kaplı olduğu için bitki örtüsü yoktur.
B- ORTA KUŞAK İKLİMLERİ
5- AKDENİZ İKLİMİ
Görüldüğü yerler: Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler ( Libya, Mısır ve Lübnan hariç. Buralarda görülmeme sebebi yer şekillerinin engebesiz olmasıdır.), Avustralya'nın güneybatısı, G. Afrika Cumhuriyetinde Kap bölgesi, Şili'nin orta kesimleri ve Kuzey Amerika'da Kaliforniya çevresinde etkilidir.
Özellikleri:
• Yazlar sıcak ve kurak kışlar ılık ve yağışlıdır.
• Yaz sıcaklığı güneş ışınlarının düşme açısına, kuraklık ise alçalıcı hava hareketlerine bağlıdır.
• En sıcak ay ortalaması 28-30°C , en soğuk ay ortalaması 8-10 °C dir. Yıllık ortalama 18°C dir.
• Kar yağışı ve don olayı çok ender görülür.
• En fazla yağış kışın , en az yağış yazın düşer.
• Kışın görülen yağışlar Cephesel kökenlidir. Cephesel yağışlar en fazla bu ikimde görülür.
• Yıllık yağış miktarı yükseltiye göre değişir. Ortalama 600-1000 mm arasındadır.
• Bitki örtüsü maki dediğimiz bodur bitki topluluğudur. Maki; mersin, defne, kocayemiş, zeytin, zakkum, keçiboynuzu vb bitkilerden oluşur.
• Akdeniz iklimi yurdumuzda Akdeniz, Ege, G. Marmara ve G.D. Anadolu Bölgesinin batısında görülür. Ancak Akdeniz Bölgesinden uzaklaştıkça enlem, yükselti ve karasallığın etkisiyle bozulmaya uğrar.
6- ILIMAN OKYANUS İKLİMİ
Görüldüğü yerler: Batı Rüzgarları sebebiyle Ilıman Kuşak karalarının batısında görülür (Batı ve K.Batı Avrupa, Amerika'nın batısı). Yurdumuzda ise Karadeniz kıyılarında etkilidir.
Özellikleri:
• Yazlar serin, kışlar ılıktır.
• Her mevsim yağışlıdır.
• En sıcak ay ortalaması 24-25 °C, en soğuk ay ortalaması 5-6 °C dir. Yıllık ortalama 13-15 °C dir.
• Günlük ve yıllık sıcaklık farkı azdır. Nemlilik fazla olduğu için.
• Yıllık yağış miktarı 1500 mm civarındadır. Yükseltisi fazla olan yerlerde bu miktar artmaktadır.
• En fazla yağış Sonbaharda, en az yağış ilkbaharda görülür.
• Yağış oluşumu yamaç yağışı şeklindedir.
• Bitki örtüsü ormandır.
7- ORTA KUŞAK KARASAL İKLİM
Görüldüğü yerler: Deniz etkisinden uzak kara içlerinde ve ılıman kuşak karalarının doğu kıyılarında (soğuk su akıntısından dolayı) görülür. Yurdumuzda ise Doğu Anadolu Bölgesinde Erzurum –Kars Bölümünde görülür.
Özellikleri:
• Kış erken gelir, çok soğuk olur. Kar ortalama 80-90 gün toprak üstünde kalır.
• Yaz da erken gelir ve çok sıcak olur. Karlar hızla erir.
• En sıcak ay ortalaması 20 °C civarındadır. Bazen sıcaklık 30 °C ye kadar çıkabilmektedir.
• En soğuk ay ortalaması –10 °C civarındadır. Bazı günler –40 °C ye kadar sıcaklığın düştüğü de gözlenebilmektedir.
• Yıllık sıcaklık ortalaması 3-5 °C dir.
• Yıllık sıcaklık farkı 40-50 °C ye kadar ulaşabilmektedir.
• En fazla yağış ilkbahar ve yaz dönemlerinde düşmektedir. Karasallık arttıkça yağışlar yaz mevsimine kaymaktadır. Ör. Erzurum –Kars bölümünde olduğu gibi.
• En az yağış kışın düşmektedir ve kar şeklindedir.
• Yıllık yağış ortalaması 500-600 mm civarındadır.
8- STEP İKLİMİ
Görüldüğü yerler: Sıcak ve ılıman kuşak kara içlerinde görülür. Yurdumuzda İç Anadolu Bölgesinde ve Ergene Bölümünde görülen karasal iklim buna örnektir.
Özellikleri:
• Yazlar sıcak ve kurak , kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer.
• En sıcak ay ortalaması 20-25 °C dir. En soğuk ay ortalaması da 0- (-2) °C dir.
• En fazla yağış ilkbaharda, en az yağış yazın düşer.
• İlkbaharda görülen yağışlar genelde konveksiyon (Kırkikindi) yağışı şeklindedir.
• Yıllık yağış miktarı 250-350 mm civarındadır.
• Bitki örtüsü ilkbahar yağışlarıyla yeşeren, yaz başlarında kuruyan küçük boylu ot topluluğudur. Buna step (bozkır) bitki örtüsü denir. Bozkır bitki örtüsü içinde geven , deve dikeni, gelincik, çoban yastığı gibi bitkiler yer almaktadır.
9-TUNDRA İKLİMİ
Görüldüğü yerler: Sibirya, İskandinavya Yarımadasının kuzeyinde, Kanada'nın kuzeyinde, Grönland adasının kıyı kesimlerinde görülür.
Özellikleri:
• En sıcak ay ortalaması 10 °C yi geçmez. Kışın sıcaklık –30, -40 °C'lara kadar iner.
• Toprak yılın büyük bir kesiminde donmuş haldedir. Sadece yazın sıcaklığın artması ile toprağın üst kısmındaki buzlar erir ve bataklıklar oluşur.
• Yıllık yağış miktarı 200-250 mm civarındadır.
• Bitki örtüsü yosun ,ot ve cılız çalılıklardan oluşan Tundra bitki örtüsüdür.
10- KUTUP İKLİMİ
Kutup çevrelerinde görülür.
Özellikleri:
Sıcaklık bütün yıl 0 °C nin altındadır. Zemin buzlarla kaplıdır. Bitki örtüsü yoktur. Güneşlenme süresi çok uzun olmasına rağmen sıcaklık yükselmez. Sebebi güneş ışınlarının eğik açılarla gelmesidir. Sıcaklık düşük olduğundan buharlaşma ile atmosfere karışan nem azdır. Yağış ta azdır. Bu sebeple kutup iklimine soğuk çöl iklimi de denir.
MAKİ BİTKİ ÖRTÜSÜ
Maki, Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgelere özgü, ortalama 1-2 metre boyundaki küçük ağaç ya da çalıların oluşturduğu bitki örtüsü. Bu bitki örtüsüyle kaplı alanlara makilik denir. Makilikler, eskiden ormanlık olan alanların yangın ya da insanlar tarafından yok edilmesi sonucu da oluşmuş olabilir.
Maki bitkileri Akdeniz ikliminin kurak koşullarına yani ortamdaki yetersiz sudan olabildiğince yararlanmaya uyarlanmış derin köklü, ufak ve sert yapraklı, hatta dikenli ağaçlık ve çalılardır. Bu ufak yaprakların yüzeyi genellikle su kaybını önlemek için yaprakları kalın, sert, cilalı, keçeli veya mumsu reçineli bir katmanla kaplanmıştır. Makiliklerde rastlanan pek çok ağaç türü arasında başlıca yabani zeytin, funda, katran ardıcı, keçiboynuzu, sakız ağacı, laden, böğürtlen, dağ çileği, zakkum, sandal ağacı, Akdeniz defnesi, menengiç, mersin, kocayemiş, kermes meşesi, pırnal meşesi sayılabilir. Maki bitki örtüleri genellikle geçit vermeyecek kadar yoğun bir biçimde gelişerek toprağın yüzeyinde oldukça sık bir doku oluşturur. Çoğu su gereksinimini gecenin neminden sağlar. Özellikle denize bakan yamaçlar, yapraksız dikenli çalılıklarla kaplıdır.
Türkiye'de maki tipi bitki örtüsü en çok Akdeniz ve Ege, özellikle Güney Ege kıyılarında yaygındır; Marmara ve Karadeniz kıyılarında ise daha seyrektir. Dünyanın başka bölgelerinde de makiye benzeyen bitki örtüsüne rastlanır, ancak bunlar bulundukları yöreye göre değişik adlar alır.
Türkiye'de ayrıca garig vardır. Makiye göre daha seyrektir. Maki asitli topraklarda yaygınken garig kalkerli topraklarda yaygındır. Halk arasına hepsine maki dememize rağmen, konunun uzmanları bu ayrımı belirgin bir şekilde yapıp, hem halka öğretmeli hem de okul kitaplarına bunu geçirmelidir.
TÜRKİYE BİYOCOĞRAFYASI
Türkiye, orta enlem kuşağında yer alır. Deniz seviyesinden iki bin metre ve üzerine uzanan pek çok farklı yüksekliğe sahip dağları, platoları ve ovalarıyla farklı iklim koşulları isteyen binlerce canlı türüne ev sahipliği yapmaktadır. Vadiler ve çöküntü alanlarının yarattığı mikroklima etkisi, tür zenginliğini daha da arttırmaktadır.
Eski dünya kıtaları arasında köprü görevi gören Türkiye, son iki milyon yılda yaşanan buzul çağlarında pek çok canlı türü tarafından sığınak olarak kullanılmış ve günümüzdeki biyolojik çeşitliliğine kavuşmuştur. Ancak öncelikle sığınak koşullarını sağlayan yer şekillerinin gelişimini özetlemek gerekir.
Türkiye, jeolojik açıdan genç bir ülkedir ve halen devam etmekte olan bir dağ oluşum kuşağında yer almaktadır. 65 milyon yıl önce başlayan bu dağ oluşumu hareketleriyle Afrika, Arabistan ve Hindistan kuzeye, Avrupa ve Asya'ya doğru ilerlemekte ve bu ilerlemenin sonucunda temas sağlanan kesimlerde yüksek dağ kıvrımları oluşmaktadır. Bu durum bir dünya haritasında rahatlıkla gözlenebilir. Çevresindeki büyük kıtalarla kıyaslandığında çok geç deniz yüzeyine çıkan Anadolu, Afrika'nın eski Akdeniz'in (Tetis) tabanındaki tortulları itekleyip yükseltmesiyle Toros Dağları'na kavuşmuştur. Anadolu, yaklaşık 12 milyon yıl önce Arap levhasının - yılda iki üç santimetre kadar bir hızla - çarpmasıyla doğu kısmından yükselmeye başlamış, batı kesimi ise gevşeme sonucu kırılmalarla bloklar halinde çökerek Gediz ve Menderes Nehirleri için hazır vadiler oluşturmuştur. İç Anadolu Kapalı Havzası da aynı dönemin eseridir. Yine aynı dönemde Karaman'ın kuzeyindeki Karacadağ'dan Ağrı Dağı'na dek uzanan hat boyunca volkan dağları yükselmiş ve günümüzdeki şeklini almıştır. Türkiye bu nedenle dağlık ve engebeli bir araziye sahiptir ve bu hareketler halen devam etmekte olduğundan deprem yönünden de aktif durumdadır.
İşte Türkiye'nin biyolojik çeşitliliğinin kaderi büyük ölçüde bu dönemlerde yazılmıştır. Oluşan dağ silsileleri hızla yayılmakta olan çiçekli bitki ve böceklere fiziksel bir engel etkisi yapmış ve bu canlıların topluluklarını birbirinden kopararak farklı türlere dönüşmelerini sağlamıştır. Buzul çağlarında Anadolu'ya sığınan ve sonrasında değişen iklim koşullarına uyum sağlayarak evrimleşen türleriyle bu zenginlik daha da artmıştır.
Bugün, Avrupalı canlılara daha çok Karadeniz ve Batı Anadolu'da, Afrikalı türlerin topluluklarına Akdeniz Bölgesi'nin sahil şeridi ve Güneydoğu Anadolu'da, Asya kökenli türlere ise Doğu ve Orta Anadolu'da rastlanmaktadır.
Buzul Çağları
Türkiye'nin biyolojik çeşitliliğini şekillendiren diğer önemli süreç 1 milyon 800 bin yıl ile 10 bin yıl öncesi arasında yaşanmış olan 'Buzul Çağları'dır. Bu dönemlerin ardından mikroklimatik özelliğe sahip alanlar daha da önemli bir rol üstlenerek Anadolu'nun tam bir mozaik görüntüsüne sahip olmasını sağlamıştır.
Havadaki aşırı soğuma ile karakterli buzul dönemlerinin arasında, bu süreci parçalara bölen buzul arası ısınma dönemleri yaşanmıştır. Soğuma dönemleri sırasında kuzeyde yaşayan canlılar güneye doğru ilerlemeye başlamış ve Anadolu pek çok canlı türü için önemli bir sığınak işlevi görmüştür. Canlıların Türkiye'ye ulaşabilmeleri için iki giriş kapısı işlev görmüştür: Trakya ile Kuzeydoğu Anadolu. Kuzeyde yaşayan canlılar bu kapılardan girerek Anadolu'ya yerleşmiştir.
Ancak Anadolu'yu kuzeydoğudan Antakya yönüne doğru ikiye bölen ve yüksek dağ silsilelerinden oluşan 'Anadolu Diyagonali' adlı fiziksel engel, bu iki kapıdan giriş yapan bazı canlıların birbirleriyle Anadolu'da yeniden buluşmalarına engel olmuştur. Hareket yeteneği az gelişmiş olan bitki türleri ve bazı hayvanlar, bu diyagonalin batı ve doğusunda birbirlerinden bağımsız olarak çoğalarak farklılaşmaya başlamışlar, bu durum Anadolu'daki biyolojik çeşitliliğin daha da artmasını sağlamıştır.
Buzul arası sıcak dönemlerde ise güneydeki canlı toplulukları kuzeye doğru harekete başlamıştır. Bu dönemlerde Antakya, Güneydoğu Anadolu ve Iğdır Ovası, Afrika ve çöl kökenli türler için giriş kapısı işlevi görmüştür. Tüm bu güneye iniş ve kuzeye çıkışlar, Anadolu topografyasından doğan mikroklimatik zenginlik nedeniyle bu topraklar üzerinde çok daha şaşırtıcı izler bırakmıştır.
Güneyde olmasına rağmen serin ve nemli bir iklime sahip olan kara parçalarını kuzeyli türler, diğer yandan, kuzeyde olmasına karşın sıcak Akdeniz iklimi özelliklerini taşıyan alanları ise güneyli türler terk etmemişlerdir. Buzul arası dönemlerde kuzeyli türler dağların kuzeye bakan yamaçları ile depresyon kenarlarında korunabilmiş, buzul dönemlerinde de güneyli türler vadilerde, depresyon alanlarında ve dağların güney yamaçlarında korunabilmiş ve uygun iklim koşulları oluştuğunda yeniden çoğalmışlardır. Bugün Akdeniz'in tam yanı başında uzanan Amanos Dağları'nda Karadeniz ikliminin kayın ormanlarını, Çoruh ve Kelkit vadilerinde ise Akdeniz'e özgü kızılçam ve sedir topluluklarını yaşatan şey aslında buzul dönemlerinin izleridir.
Buzul dönemleri ve aralarındaki gelgitler sadece Türkiye içindeki canlı topluluklarının yer değiştirmesini değil aynı zamanda Anadolu'dan çok daha kuzeyde yayılmış bazı türlerin buraya yerleşmelerini sağlamıştır. Soğuk koşullara uyum sağlamış pek çok tür buzulların çekilmesiyle büyük ölçüde yeninden kuzeye doğru yayılmaya başlamış olsa da bazı bireyler Anadolu'daki yüksek dağların zirvelerine ve kuzey yamaçlarına yerleşmiştir. Yüksek dağlar açısında çok zengin olan Doğu Anadolu, bugün asıl dağılışı kilometrelerce kuzeyde olan pek çok canlı türüne ev sahipliği yapmaktadır. Kadife ördek (Melanitta fusca) bu dönemlerin Türkiye'de bıraktığı izlere en iyi örneklerden biridir. Aslında Avrupa, Asya ve Amerika'nın en kuzey enlemlerinde yaşayan bu tür, şaşırtıcı bir şekilde Doğu Anadolu'daki bazı yüksek rakımlı dağ göllerinde yaşamaya devam etmektedir. Bu gibi esas dağılışından uzakta ve kopuk olarak yaşayan canlı topluluklarına 'enklav' denilmektedir.
Anadolu, dağlık ve engebeli olmasaydı buzul dönemlerinde tamamen kuzeyli, buzular arası dönemlerde ise tamamen güneyli türler bulunacak ve şimdiki biyoçeşitlilik oluşamayacaktı.
Anadolu'nun bugünkü doğası yukarıda konu edilen nedenlerin birleşimi sonucunda her bir taşı ayrı bir tarihsel olayı tarif eden bir mozaik haline dönüşmüştür. Türkiye'nin korunması gereken alanlarını belirleyebilmek için onu oluşturan doğal birimlerin neler olduğunun ve bunların birbiriyle ilişkisinin anlaşılması gerekmektedir. Daha da önemli olansa, Anadolu doğasının tek bir bütün olduğunu, onu oluşturan parçaların ancak tümünün bir arada kaldıkları sürece var olabileceklerini anlayabilmektir.
Bitki Coğrafyası
Bitki coğrafyası bitki türlerinin dünyadaki dağılış biçimleri ile coğrafi özellikler arasındaki ilişkileri araştıran bilim dalıdır ve Türkiye'deki canlıların dağılışlarını anlamamız için önemli ipuçları vermektedir. Bu bilim dalına göre dünya 37 ayrı 'flora bölgesine' ayrılmıştır. Bu sınıflandırmaya göre üç farklı bitki coğrafyası bölgesi Türkiye sınırları içinde buluşur. Türkiye gibi dünyanın çok küçük bir bölümünü kaplayan bir alanda üç ayrı bölgenin buluşması çok nadiren görülen bir durumdur.
Bitkiler besin zincirinin ilk basamağını oluşturduğu ve hayvan türlerinin dağılışı da büyük ölçüde bitkilere bağlı olduğu için bitki coğrafyasından aldığımız bu bilgiler Türkiye'deki hayvanların çeşitliliğini tam olarak kavrayabilmek açısından büyük öneme sahiptir. Türkiye'de buluşan bitki coğrafyası bölgeleri şunlardır: İran-Turan Bölgesi, Akdeniz Bölgesi ve Avrupa-Sibirya Bölgesi. Bu buluşmanın gerçeğe yansımasını şöyle örnekleyebiliriz:
Sinop'tan güneye doğru yürümeye koyulan biri, yol boyunca ilk önce Fransa'dan Sibirya'ya kadar uzanan bir coğrafyanın doğal özelliklerini görecektir. Orta Karadeniz'deki dağları aşıp Orta Anadolu düzlüğüne yaklaştıkça üstünde yürüdüğü topraklar İran'ın ve Çin'in doğal manzarasında bir alana dönüşecektir. Orta Anadolu düzlüğünü geçip Toros Dağları'nın kuzey yamaçlarını aştıktan sonra ise bu kişi İspanya'dan Filistin'e uzanan Akdeniz bitki coğrafyasının topraklarına ayak basmış olacaktır. Başka bir deyişle kahramanımızın rotası, Kuzey Afrika'dan Sibirya'ya ve Çin'e kadar uzanan bir bölgenin biyolojik çeşitliliğinden parçalar taşımaktadır.
Gerçekten de yeryüzündeki çok az coğrafyada böylesine farklı bir deneyimi yaşamak mümkündür. Bu bitki coğrafyası bölgeleri, "Önemli Doğa Alanları"nın belirlenmesinde kullanılan biyomların tanımlanması açısından da büyük önem taşımaktadır.
Endemizm
Küçük bir kıta olarak da tanımlanabilecek olan Anadolu'nun benzersiz bir kara parçası olmasını sağlayan diğer bir nokta ise topografya ve iklimindeki çeşitliliktir. Sıradağların, volkanların, kapalı havza göllerinin, taşkın ovalarının, karstik platoların, denizlerin ve büyüklü küçüklü pek çok nehrin birbirlerine olan yakınlıkları, farklı iklimlerin aynı zaman dilimi içinde yan yana görülebilmesine neden olmaktadır.
Topografya ve iklimdeki çeşitlilik, Türkiye'deki biyolojik çeşitliliğe iki boyutta yansımaktadır. Bunlardan ilki doğal yaşam ortamlarının çeşitliliğidir. Nemli ve kuru ormanlar, ova ve dağ bozkırları, tuzcul bozkırlar ve kapalı havza gölleri, iki bin metrenin üzerinde uzanan yüksek dağ çayırları, makilikler ve uzun kıyı şeridi boyunca uzanan farklı habitatlar Türkiye'de belki de dünyanın hiç bir yerinde olmadıkları kadar birbirine yaklaşmakta ve geniş alanlar kaplamaktadır.
Konunun diğer boyutu ise farklı alanların birbirinden fiziksel ve iklimsel olarak kopmasıdır. İklimsel özelliklerin noktasal değişimine toprak yapısındaki ve jeomorfolojideki farklılıklar da eklendiğinde fiziksel izolasyonun etkisi daha da derinleşmektedir. Tüm bunlar, biyolojik çeşitliliği artıran en temel kavramlardan birini, yani endemizmi oluşturan coğrafi koşulları sağlamaktadır. Yüksek dağ zirveleri, derin nehir vadileri, kapalı havza gölleri, fiziksel izolasyonun en üst düzeyde görüldüğü ve bu nedenle sadece bu alana özgü pek çok canlı türünü, yani endemik türü barındıran alanlardır. Bu alanlar pek çok "Önemli Doğa Alanı"nın seçiminde içerdikleri endemik türler nedeniyle belirleyici olmuştur.
Botanik
Botanik, bitkileri inceleyen bilim dalına denir.ayrıca Bitki bilimi. Botanik terimi, “Botane” (ot, çayır) veya “Botanikos” (ot, çayır) kelimelerinden alınmıştır. Yine aynı anlama gelen fitoloji tabiri ise Yunanca Phyton (bitki) ve logos (bilim) kelimelerinden birleşmiştir.
Botanik, bitkiler aleminden bahseden bilim kolu. Botanik terimi, “Botane” (ot, çayır) veya “Botanikos” (ot, çayır) kelimelerinden alınmıştır. Yine aynı anlama gelen "fitoloji" tabiri ise Yunanca "Phyton" (bitki) ve "logos" (bilim) kelimelerinden birleşmiştir. Dilimizde eskiden Arapçadan alınmış olarak “İlm-i Nebatat”, “Nebatat İlmi” veya kısaca “Nebatat” şeklinde kullanılmıştır. Botaniğin Türkçe karşılığı “Bitki Bilimi”dir. Botanik ilmi genel olarak dört kısma ayrılarak incelenebilir: Morfoloji, Fizyoloji, Genetik, Sistematik veya Taksonomi.
1. Morfoloji: Bitkilerin iç ve dış yapılarını genel olarak inceler. Sitoloji (Hücre bilimi),
Histoloji (Doku bilimi) ve Organografi (Organ bilimi) gibi kollara ayrılır.
2. Fizyoloji: Bitkilerdeki hayati olayları fizik ve kimya kanunlarına dayanarak inceler.
Madde değişimi (Metabolizma), büyüme-gelişme ve hareket fizyolojisi olmak üzere üçe ayrılarak incelenmektedir.
3. Genetik: Canlılardaki istidatların (karakterlerin) döllere geçiş tarzını ve kaidelerini
inceleyen ilim kolu. Genetik (kalıtım) adını alır. Ferdin iç ve dış karakterlerini nasıl kazandığını, ana-babasına veya yakınlarına neden benzediğini, tabiatta bitki ve hayvanların gösterdiği çok sayıda çeşitliliğin neden ileri geldiğini incelemeyi konu edinmiş olan genetik, yirminci asrın başında dünyaya gelmiş bir bilim dalıdır.
4. Sistematik veya
Taksonomi: Bitkileri birbirleri ile olan tabii akrabalık derecelerini
göz önünde tutarak ve filogenetik gelişmelerine dayanarak inceleyen, küçük veya büyük topluluklar halinde gruplandıran botanik koludur.
Botanik biliminin diğer önemli kolları şunlardır:
Ekoloji: Bitkilerin diğer canlılarla ve yaşadıkları çevre ile olan ilişkilerini araştırır.
Bitki Coğrafyası: Bitkiler alemi ile yeryüzü arasındaki ilişkileri ve bitkilerin yayılışını araştıran bir bilim koludur.
Fitocoğrafya ve Geobotanik olarak da anılır.
Paleobotanik: Fitopaleontoloji olarak da bilinir. Jeolojik çağlarda yaşamış ve nesilleri ortadan kalkmış bitkilerin
kalıntılarını, yani bitkisel fosilleri, sistematik ve yayılışları bakımından inceler.
Evolüsyon ( Evrim): Bitkilerin, yeryüzünün kuruluşundan bugünkü hallerine gelinceye kadar geçirdikleri ferdi ve toplu değişiklikleri araştırır. (Bkz.
Darwinizm)
19 Mayıs 2012 Cumartesi
Ülkemizin Bazaltik Alanları ve Buradaki Bitkiler Hakkında
Ülkemiz Avrupa-Sibirya, İran-Turan ve Akdeniz fitocoğrafik bölgelerinin kesiştiği ve birbirine karıştığı bitki coğrafyası bakımından önemli bir konumda yer almaktadır. Okyanuslara bağlantısı olmayan Anadolu yarımadasında bu fitocoğrafik farklılığın nedeni olarak sahip olduğu 3 farklı iklim tipi gösterilmektedir. Ayrıca ülkemizde bulunan farklı yükseltilerdeki dağlar, platolar ve ovalar da genel iklim tipi içerisinde daha özel makroiklim, mezoiklim ve mikroiklim alanlarının oluşumuna neden olmaktadır.
Türkiye florasının eşsiz ve zengin olmasının başlıca sebepleri arasında yukarıda bahsedilenlerin de dışında jeolojik ve jeomorfolojik farklılıklar, zengin su kaynakları ve bunların oluşumundaki hidrojeolojik farklılıklar, ülkenin doğusu ve batısı arasında ekolojik farklılıkların bulunması ve bunun floristik farklılıkları etkilemesi gibi etkenler de gösterilmektedir. Bu sayılan özellikler ülkemizin sahip olduğu floristik zenginliği ve yüksek endemizim oranını (% 34) kısmen de olsa açıklamaktadır. Türkiye halen ılıman iklim kuşağında kültürü yapılan tahıllar, baklagiller, yem bitkileri, orman ağaçları ve taş çekirdekli meyvalar gibi ekonomik ürünlerin yabani atalarına ev sahipliği yapması bakımından insanoğlu için doğrudan ve dolaylı olarak da önem taşımaktadır. Bitkilerin yer yüzünde dağılışının ve evriminin primer faktörü olarak iklim gösterilse de bitkinin-yetiştiği ortamdaki (habitat) su, toprak ve kayaç (anakaya dahil) yapısında sekonder faktörler olarak çok önemlidir. Bazaltik alanları oluşturan volkanik kaya kütlelerinden birisi olan bazalt taşı daha çok siyah renkte olup yığınlar halinde bulunur. Başlıca özelliklerinden birisi altıgen prizmalar biçiminde büyük yapılar meydana getirmesidir. Bu sütunlar magma akıntılarının soğuyup büzülmesinden ileri gelmiştir. Aşınma ve iklim şartlarından en az etkilenmesi nedeniyle bazalt taşı yapı işlerinde tercih edilme sırasıyla en önde gelen doğal taştır. Yakın gelecekte vazgeçilmez olacağına kesin gözle bakılan bazaltın kullanım alanı her geçen gün genişlemektedir. Sert ve dayanıklı bir taş olduğundan kaldırım, yapı taşı, köprü malzemesi ve bahçe düzenlemelerinde kullanılır. Yeryüzünde bol olan bazalt taşları bazı memleketlerde binlerce kilometrekarelik yerleri örter (Kuzey İngiltere, İrlanda, Almanya, Amerika ve Hindistan’da Dekkan bölgesindeki bazalt yığınları 300.000 kilometrekarelik geniş bir bölgeyi kaplar). Bazaltik alanlarda yetişen bitkiler, iklim faktörlerinden (yağmur, rüzgar ve bulutlanma sonrası güneş açma.) son derece etkilenirler. Şöyle ki: kışın yağmurdan sonra üç gün içerisinde çıkan Asphodelus’lar gibi. Her alanda yükseklik farkından kaynaklanan bitki çeşitliliği nasıl görülmekte ise, bu çeşitlilik bazaltik alanlarda da süre gelmektedir. Örneğin, bazaltik alan yamaçlarında daha çok tuberli ve tek yıllık bitkilerin hakim olduğu görülürken, tepe kısımlarında ise daha çok iki ve çok yıllık bitkiler görülmektedir. Kaya bitkileri, toprak miktarı az olan ortamlardaki küçük konglomera toplulukları arasından saçak kökleri ile toprağa tutunan tek yıllık bitkiler olabildiği gibi, aynı zamanda bazaltik alanların her kesiminde yetişen bodur çalılar (Quercus coccifera, Similax aspera, Crataegus monogyna vb.), tek yıllık, iki yıllık, çok yıllık kısmen de tuberli (Asphodelus aestivus) bitkiler de olabilmektedirler. Bilindiği gibi humus bakımından zengin olan topraklarda yetişen bitkiler daha erken safhalarda çiçeklenmekte olup meyvalarını daha erken oluşturmaktadırlar. Her ne kadar bazaltik alandaki humusun miktarına göre çiçeklenme süresi değişiklik gösterse de bu süreç ortalama iki haftayı geçmemektedir. Bazaltik alanlarda yetişen bitki çeşitliliğinin yüksek olması gerekirken bunun beklenenden az olmasının nedenleri, büyükbaş hayvanların otlatılması, taşocağının oluşturulması ve bunun olumsuz etkileridir (örneğin, bazaltik alanlarda taş ocaklarının patlatılması gibi.)
sığla ağacı
Kleopatra için "aşk iksiri", Hipokrat için "ilaç"... Nesli tehlikedeki Sığla ağacını korumak için çabalar artıyor...
Yaklaşık 65 milyon yıl öncesinden günümüze kalan Sığla ağacı (Liquidambar orientalis Miller), Doğu Akdeniz kökenli bir tür olup, Türkiye’nin güneybatı bölümünde yayılış gösteren ve dünyada başka hiçbir yerde bulunmayan endemik bir ağaç türü.
Çine Çayı, Datça, Fethiye arasındaki alanda dağılım göstermekte. Dere boylarında ve taban suyu yüksek alanlarda gruplar halinde veya tek tek görülen bu ağaç türünün orman oluşturabildiği tek yer Köyceğiz’dir.
Anadolu Sığla ağacı çok yıllık bir bitki olup, 20 m’ye kadar boylanabilen, 0-1800 metre yüksekliklerinde yaşayabilen, geniş yapraklı ve kışın yapraklarını döken, çınara benzeyen kalın dallı ve geniş tepeli bir bitki olup ya tek cins ya da diğer ağaçlarla birlikte ormanlar oluşturarak gelişir. Sığla ağacının odunlaşmış gövdesi üzerinde balsam kanalları vardır. Her ağaçtan iki ya da üç yılda bir, yaz mevsiminde uzunlamasına yarıklar açılarak ağacın güzel kokulu yağı (balsam) ve kabukları alınır. Bu balsam stirol adlı uçucu yağ, vanilin, rejine, sinnanik asit, stirasin ve storesin adlı maddeleri içerir. Parfümeri endüstrisinde iyi bir koku tespit edicidir (fiksatif). Günlük ya da sığla yağı denilen bu balsam, kullanım özelliklerinden ötürü ekonomik bir kaynak değeri taşımaktadır. Sığla yağı parazit düşürücü olarak ve deri hastalıkları tedavisinde kullanılır. İyi bir antiseptiktir. Yaraların temizlenmesinde ve iyileştirilmesinde dıştan uygulanır. Ciltte ve saçlı deride de antiseptik ve temizleyici olarak dıştan uygulanır. Uyuz ve mantar gibi deri hastalıklarında günlük merhemi ya da yakısı şeklinde uygulanarak, asalak öldürücü ve iyileştirici etkilerinden yararlanılır. Mide ve onikiparmakbağırsağı ülserlerinde yara iyileştirici niteliğinden yararlanılır. Bunun için günlük yağı sulandırılıp içine bal ya da şeker katılarak tatlandırılıp içilir. Ayrıca günlük yağı balgam söktürücü, nefes darlığını giderici ve bedeni rahatlatıcı etkiler taşır.
Geçmişte Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın "aşk iksiri" ve parfüm olarak kullandığı sığla yağı, Hipokrat döneminden beri ilaç olarak da kullanılmıştır. Eski Mısırlılar sığla yağını mumyalama işlemleri sırasında da kullanmışlardır. Batmış Fenike gemilerinden çıkarılan içi sığla yağı dolu amforalar geçmişte sığla yağının Akdeniz ticaretinde önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir.
Eskiden Türkiye'de 20 ton dolaylarında sığla yağı elde edilirken, günümüzde Sığla ormanlarının azalmasıyla yılda ancak 3-4 ton sığla yağı elde edilebilmektedir. Yağa, yurtiçinden ve yurtdışından yoğun talep olmakla beraber, yeterli miktarda üretim olmadığı için bu talep karşılanamamaktadır. 2000'li yıllarla birlikte artık parfümeri sanayinde sentetik fiksatörler kullanıldığından eskiden olan talepler azalmış ve sığla yağı üretimi 1 tona kadar düşmüştür.
Köyceğiz Bölgesi’nde varlığını sürdüren Sığla Orman parçaları, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9.maddesine göre "Özel Çevre Koruma Bölgesi" olarak ilan edilen Köyceğiz-Dalyan Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırlarında bulunmaktadır. Relikt endemik bir tür olan Sığla Ağacı, IUCN Red List Kategorileri’ne göre VU (Zarar Görebilir) sınıfına aittir. Bu kategoride yer alan türler, korunma tedbirleri alınmazsa yakın zamanda nesli tehlike altına girebilecek özelliktedir.
Var olan bütün koruma statülerine ve tedbirlerine rağmen sığla ormanları korunamamıştır. Sığla yağı uzun yıllar boyunca kimya sanayinde sabitleyici olarak kullanıldığı için ekonomik açıdan değerli bir ağaç olarak kabul edilmiş ve yöre insanı tarafından korunmuştur. Ancak kimya sanayinde yapay sabitleyicilerin kullanılmaya başlanması ile bu ağacın korunmasına yönelik ilgi de azalmıştır. Aynı zamanda taban suyu yüksek, tarıma son derece elverişli yerlerde yetiştiği için bu ağaçlar kesilerek veya başka şekillerde kuruması sağlanarak portakal bahçelerine dönüştürülmüştür. Yakın zamanda portakal üreticiliği de ekonomik açıdan verimli olmamaya başladığı için bu sefer de bu alanlar turizm tehdidi altında kalmaya başlamıştır. Bunun yanı sıra drenaj, kuraklık ve su rejiminin bozulması gibi sebeplerden dolayı sığla alanlarında tuzlanma yaşanmaktadır.
Şu anda sığla ormanlarının korunması için çeşitli koruma statüleri bulunmasına, birçok araştırma projesi gerçekleştirilmiş ve planlar hazırlanmış olmasına rağmen yöre insanının da içinde bulunduğu aktif bir uygulama çalışması gerçekleştirilmemiştir.
Doğa Koruma Merkezi'nin başlattığı bir proje ile yöre halkının da katılımı sağlanarak bir koruma çalışması yapılıyor. Projede, Sığla’nın yerel inisiyatif işbirliğinde uzun yıllar korunabilmesini garanti altına almak için hem Sığla’nın hem de Köyceğiz Bölgesi’nin ekoturizm potansiyeli taşıyan özelliklerinin ön plana çıkarılması hedeflenmekte.
Katılım etkinlikleriyle, yöre halkına projenin tanıtılması ve sığla ormanları hakkında halkın görüş ve yaklaşımlarının anlaşılması hedeflenmiştir. Bu etkinliklerle yöre halkının projenin bir parçası haline gelmesine ve korumaya yönelik ilgi ve isteklerinin artırılmasına çalışılmaktadır.
Biyocoğrafya
A lm. Biogeographie (f), Fr. Biogeografhie, İng. Biogeography. Bitki ve hayvan türlerinin yeryüzündeki dağılımlarını ve bu dağılıma etki eden sebepleri inceleyen bilim dalı. Osmanlıcada "Coğrafya-yı Hayati" veya "Hayati Coğrafya" olarak bilinir. Çok karmaşık bir alanı kapsar. Dar manada
biyolojinin bir dalı olarak bilinirse de; fiziki coğrafya, bitki ve hayvan taksonomisi, yani sınıflandırması,fizyoloji, jeoloji ve paleobotanik gibi çeşitli bilimlere dayanmak zorundadır. Uygulamada, "hayvan coğrafyası" ve "bitki coğrafyası" olmak üzere iki bölüme ayrılır.Hayvan gruplarının incelenme zorluklarından dolayı, günümüzde bitki coğrafyası daha gelişmiştir.
İnsan ırklarının dağılımı ise "beşeri coğrafyada" incelenir.
Biyocoğrafya, canlıların (bitkilerin ve hayvanların) dünya üzerindeki dağılış sebeplerini ve bunların değişmelerini, başka bir deyişle Biyoloji'nin Coğrafi görünümünü araştırır.Biyocoğrafya, konusunun geniş ve çeşitli olması nedeniyle Coğrafaya'nın dışında, Botanik, Zooloji,Ekoloji ve Fizyoloji bilimlerinden de yararlanmaktadır.
Biyocoğrafya canlıların genel dağılışını iki seviyede inceler.
1. Sistematik yönden; bu kısımbitki ve hayvan topluluklarını meydana getiren taksonları ayrı ayrı flora ve faunayı sistematik yönden inceler.
2. Ekolojik yönden; burada takson topluluklarının yada bitki ve hayvan guruplarının dünya üzerindeki dağılışları araştırılır.
Bitki coğrafyasıyla ilgili olarak
Alexander von Humbold (1805) önemli yazılar
yazmıştır. F. Unger ve E. Forbest de çalışma ve yayınlarıyla bitki coğrafyasına önemli katkılarda bulunmuştur. Bitki coğrafyası; floristik bitki coğrafyası, ekolojik bitki coğrafyası, tarihi bitki coğrafyası, bitki sosyolojisi, tatbiki bitki coğrafyası gibi birkaç kola ayrılır.Alfred Russel Wallace 1876'da yayınladığı Hayvanların Coğrafi Dağılımı The Geographical Distribution of Animals adlı eserinde, hayvan coğrafyası bölgelerinin sınırlarını çizmiştir. Yeryüzünü; Palearktik bölge, Oryantal bölge, Avustralyen bölge, Etiyopyen bölge, Neotropikal bölge, Nearktik bölge, Antarktika bölgesi olmak üzere yedi ana bölgeye ayırmıştır. Bu bölgeler günümüzde de büyük ölçüde geçerliliğini korumaktadır. Bitki coğrafyacıları da yeryüzünü; Kuzey bölgesi (Boreal), Paleotropikal bölge, Neotropikal bölge, Güney Afrika bölgesi, Avustralya bölgesi, Antarktika bölgesi gibi kısımlara ayırmışlardır.Denizaşırı kıtalarda benzer bitki ve hayvan gruplarının varlığı, günümüzde kolay izah edilmektedir. Mesela, bugün Avrupa ve Amerika'daki okullarda şöyle okutuluyor:
Eski jeolojik devirlerde, güney kıtaları arasında karayollarının bulunduğu kabul edilmektedir. Meteoroloji bilgini Alfred Wegener, Kontinentverschiebung (Karaların Kayması) eserinde kurmuş ve beş (bugün için altı) kıtanın evvelce birbirine bağlı olup sonra yavaş yavaş ayrıldıklarını söylemiştir. Başka bir profesör, kıtalar arasında köprü gibi kara parçaları olduğunu, zeocoğrafik tecrübelere dayanarak iddia etmiştir. Wegener'e göre Paleozoikum ve Mezozoikum devirlerinde, kıtalar birbirine yapışıktı. Paleozoikum sonuna kadar hayvanlar,
Güney Amerika ile Afrika, Asya ( Hindistan) ve Avustralya arasında kara yolculuğu yapmışlar. Eosen'den itibaren Afrika'da yaşayan
hayvanlar karadan, Güney Amerika'ya geçmişlerdir."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)